27 Ağustos 2009 Perşembe

mezuniyet yılının bütün anlamını yitirmeden 3 senedir birlikte okuduğum insanların kötülük ve aptallıklarını düşünmeyi ve kurtulacağım için sevinmeyi bırakmalıyım.

25 Ağustos 2009 Salı

drama kraliçesinin liselisi makbuldür.

ilkokul birkiüç ten birine gittiğini tahmin ettiğim ve bütün günü arkadaş gruplarını birbirine kışkırtarak kendi safına çocukları çekmek için ağlayıp zırlayan ,kavga ettiklerine oyun alanını dar etmeye çalışan, 9 yaşında yavruların salya sümük hebelehübele oynuyo olmaları gerektiği yerde bu mini boy drama kraliçesine fimlerden duydukları lafları söyleyerek sinir krizini yatıştırmaya çalışmalarını sağlayan "tuğçe tatlım sakin ol canım arkadaşım seviyoruz biz seni tuğçecim" diyaloglarından adının tuğçe olduğunu öğrendiğim o kızın psikolojisini bozmak istiyorum. ağzını burnunu kırmak istiyorum.mal kız. çocuk gibi davransana biraz. ayı!

çünkü ben bu küçük sinir krizi geçiren oyun katillerinin büyüyünce ne olduklarını biliyorum.
ben tuğçe gözyaşları içinde ve çığlıklar atarak bütün bahçeyi "GELMEYİN PEŞİNDEN SİZ BENİM ARKADAŞIM DEĞİLSİNİZ ARTIK!!" diye turlarken "noluyo leen" diye arkasından bakakalan ve o kadar ilgiyi çekmenin ne kadar rahatsız edeceğini düşünerek herkes gidiyo diye o kızın peşinden giden kızım.

sonra lisede ağlayan kız oluyo onlar. ve MAL oluyolar. mal tuğçe. adam ol. insan ol.
bay.

23 Ağustos 2009 Pazar

ayrıca şiirleri manidar kılandan.

bu bloğun ilhamı nereden geliyor.

bir sihirli adamdan, bir başka güzel dünyanın şiir dolup taşan hükümdarından.


DURAK
Kent küçük bir hışımda büyüyor.
Büyüyor, büyüyor uğultusu başımda,
Otoların, motorların uğultusu.
Tekerlekler dönüyor, dönüyor, dönüyor,
Işıklar bir yanıyor, bir sönüyor;
Kırmızı, yeşil, mavi, kırmızı, yeşil.
Başım dönüyor, dönüyor, dönüyor,
Kırmızı, yeşil, mavi, kırmızı, yeşil.
Onu düşünüyorum;
Kimseden saklanacak gibi değil.

Bekleyenler var duraklarda,
Sıraya girmek için
Yitirmek yarışını
Bitirmek için.

Kiminin elinde çanta var, kiminde çiçek;
Beyaz, sarı, kırmızı, yeşil.
Bir durakta bekliyorum,
Beni de alıp götürecek,
Beni de alıp götürecek,
Bir yere bırakacak
Umut arabasının
Durmasını,
Beni de almasını.

Üstüm başım toz-toprak,
Gözüm-gönlüm tüm çiçek,
Beyaz, sarı, kırmızı, yeşil.
Onu düşünüyorum;
Kimseden saklanacak gibi değil.

Özdemir Asaf

22 Ağustos 2009 Cumartesi

mim mi o. ne o. lan?! ödülmüş. oleyo.


nazar boncuğu takmak gibi geldi bunu koymak böyle valla.



ama öyleymişim sevgili orlando ya göre. teşekkür ederim!

  • 7 huyum:-

geceleri kalkıp nutella kaşıklamaya bayılıyorum

kafamda sinirimi bozana acayip laflar soktuğum senaryolar kurmaya bayılıyorum ama kimseyle hulk'a dönüşmediysem kavga edemiyorum

saat onu geçmediyse yaz mevsiminde hiç uykum olmasa bile yataktan kalkamıyorum

bayıldığım bir şarkıyı ardarda 5915820391 kere dinliyorum, sonra dünyanın en güzel şarkılarından bıkıyorum

derin acılar içinde değilsem duygusallı yazı yazamıyorum

güzel insanalrın söylediği şarkıları dinlerken çok güzel çok seksi olma planları yapıyorum, genelde çılgın pop şarkılarında oluyor bu.

kin tutamıyorum. ama tek sebebi üşengeçlik.

7 vazgeçemediğim şey:

radiohead, mizah dergisi okumak, can özsoy, hayal kurmak ve gaza gelmek, cep telefonum, nutella ve makarna.

yüz kilo olmaya meyilliyim.

demet büşra ve osmeyn ın bu sorulara verecekleri cevapları merak ediyorum ben. hakkım bi yerde.

keyfimi yerine getiren bişey varsa
o da fotoğraf makinesinin güzelliği.
elime alıp keşfedince bi
mutlu oldum falan.
çünkü biliyorum bende göz olmadığını.
ama onda bi göz var ki olm.
OF.
yürüyüp gitse kendisi beim çektiklerimden daha güzelini çeker zaten.
ama bilmiyorum
onunla oynaması ve çektiği şeyler güzel olunca şaşırması
ÖYLE güzel ki.
baybay.

-fayn tenks, end yu? -...

just cause I feel YOU
doesn't mean YOU're there.

yalnızlık'ın üzücü boğucu olduğu anlamına gelir.

WE are accidents, waiting waiting
to happen.

21 Ağustos 2009 Cuma

kafayı yedim kaç gecedir mutsuz uyumamıştım be.

Ben, kendine dokunan ve kendiyle çoğalan her aşka kalbini veren kadın...Doğru muydu hayaletlerin her kaybedişi görünür kıldığı... Bu odada ve bu sonsuzlukta nasıl çılgınca dileniyorum hayatı!... Eğer yağmur yağınca içeri gireceksen seninle gitmem uzak ülkelere. Ya da gölgelerine sığınan evimde yeşermeye çalışan canlı bir kaktüsü şımartırken, rüzgara eğimli bir mektup düşürmezsen penceremden; seninle yaşayamam aşkı. Öylesine zor bir uyku şimdi seni düşünmek. Sarılışlarıma yanıt olarak içebilir misin gözyaşlarımı... Ama dur!... Tenin sıcaklığında kaderime bulaşacak bir iz bırakacaksan; dur ve yalnız ürpertisini yolla gerçeğin... Belki de sana gelmek yerine saçlarımı boyatmalıydım. Bir şiir bırakmak için, tıpkı o şarkıda olduğu gibi; sadece beni sev diye...İnan adaletli değil hiçbir alışveriş. Bu uzaklıklar bakışlarından geriye kaldı. Yine de trenin sesini duy diye fısıldayacağım. Ankara Expresi satırlarıma girerken ilk kez seni sevdiğimi söyleyeceğim. Güçlü ve güzel kalmalıyım: Kışın, yazın ve daha çok hüzünlü sonbahar geceleri. İnan dokunduğum bir koku bu; ellerime inan... Hiç ağlamadığın bir şey mi yoksa sana anlatmaya çalıştığım... Doğruyu söyle... Çünkü benim için bir gün kızıl bir sabahtı. Kırmızı paltolu bu küçük kızı kimsenin gözü bir yerlerden ısırmıyordu. İnanabilirdin o zaman kanatsız bir melek olduğuma. Yüreği taştan bir kaderin esiriydim ve yakabilirdim tüm kenti...Şimdi bana dokun, öyle yavaş... affetmek yok... kalbin üzerinde unutulmuş bir el gibi, göreceksin daha çok seveceğim seni.İnan anımsadığın bir koku bu...İnan anımsadığın bir koku bu...Ellerime inan...
Umay Umay
Bİ MESAJ AT
SONRA Bİ DAHA AT.
HEPSİ DE ÇOK ÖZLEMİŞ OLSUN
NERDEE.
görmemezlikten geldiğin şeyler toparlanıp ağzına sıçıyorsa bir yerlerde büyük bi hata yapmışsın demektir. görmemezlikten gelmek gibi.

20 Ağustos 2009 Perşembe

yeni biriyle tanışıp onu seversem ilk izlenim olarak. sonra acayip seviyorum. çok heyecanlanıyorum bi de hala insanlarla tanışırken. o yüzden ilk izlenimim yüzyıl sonra olabiliyo. işte böyle birşey. amaç yok.

olm damak var kocaman açmaya kıyamıyorum yiyemiyorum önce dandik çikilataları bitircem.
dersane dersane. haftada yirmi saat ders. seneiçinde tabiğ. yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmicek resmen. üzülsem mi sevinsem mi karar veremiyorum. uyku tulumu mu gerekcek lan.

içiyorsağm sebebi çoğk madeğn suyundağn. nil karaibrahimgil hiç bu kadar gıcık olmamıştı. arog da rol yapamıyorum bari şirinlik kasayım sendromundan beri. neşet ertaş olayına hiç girmiyorum. ağzını burnunu gırarım.

gökten 11 tl düşse kontör alırdım.

canan paranoid android i nereden biliyo? benm yanımda hoppop benden ayrılınca radiohead mı dinliyo?

ozamanbay.

19 Ağustos 2009 Çarşamba

genç olmak gelsin grup vitamin den. yapmak zorunda olduğum ne kadar az şey var ya. negzel la benim hayatım. vapurlar filan. oy. vapur da olsa tam olacak.

15 Ağustos 2009 Cumartesi

led zeppelin-the battle of evermore la woodstock kızlarının ruhu içime girmiş şekilde dans ediyorum. ayrıca ntv tarih'in bu sayısının kapağındaki kıza uzun uzun bakıyorum her gördüğümde. çok güzel görünüyor. bi dakka. dans ediyorsam bu yazıyı nasıl yazıyorum. LAN OF YA.
fakat dave gahan ın kıçını salladığı sahneleri fotoğraf olarak bulamamak? nasıl ya.

14 Ağustos 2009 Cuma

gelecek kaygısı demek, bir süreliğine düşünmeyi ertelemek demekmiş.

11 Ağustos 2009 Salı

şirin'in soyadını unuttuğum ve onu bir daha göremeyebileceğim gerçeği. ve nuri bilge ceylan.

başlıktaki gerçek içime dert oldu.
kuşadası'nda bi tür oluşumun tanıtımına bilet bulmuş (oluşum: tatil köyü) ve "O BEDAVA YEMEK" nidaları arasında teyzemler ve bizim aile sekiz kişi arabaya atlamış gitmiştik. çok boktan olabilecek birşeyi mükemmel bi pazarlama şeysiyle satmaya çalışan bi "şey". oteli geçelim.
her aileye bi tane tanıtım elemanı veriyolardı. mükemmel eğitilmiş çok yorulan ve türlü çeşitli sebeplerden koşturup duran gençler işte.
o günün sabahı can peşimden kuşadasına geldiği için ve ben bunu haber vermeden görüşmeye gittiğim için (aslında böyle değil ama neyse) herneyse, aileyle kavgalı olduğum için pek tat alamıyodum bişeyden. geziyoruz falan. yemek güzeldi, geri kalanı sıkıcıydı, öldürücüydü.

bizi gezdiren eleman, on dokuz yaşındaydı. iki yaş büyük benden sadece. ailenin ve kendisinin güzel sanatlar fakültesine başlamadan önceki hazırlık senesinde paraya ihtiyacı olduğu için oradaydı.

fotoğraf çekmek hayatıydı. fotoğrafçılığını geliştirmek şu an için ilk amacı. bi gün yataktan kalkıp yapması gereken şeyin bu olduğunu anladığını anlattığında ve o sabahın peşinden gittiğini anlayınca kıskandım. sanki, biraz.

sonra yazdığı bi senaryo olduğunu söyledi. fotoğrafçılık temeli olan yönetmenlerin yaptığı işlerin çok daha hayranlık uyandırıcı olduğunu. YA. ne heyecanla anlatıyordu öyle o. benim söylediği şeyin doğruluğunu sınayacak kadar sinema bilgim yoktu elbet. nuri bilge ceylan a bak mesela dedi. "hm."

ben de sadece yazmakla kitaplarla vakit geçiren ama dünyası içeriden dışarıdan kocaman, çok satıp hikayelerini herkesle paylaşacağı günün hayaliyle heyecanlanan bi yazar olma "şey" ini anlattım. düş diyemiyorum, gerçekten hayallerini yaşayanlara ayıp çünkü.

bir şekilde mümkün olmadıysa en büyük suç benimdi, farkettim.

insanlardan gelen ışığı severim. otelden gözleri dolu dolu ayrıldım. başarı öykülerinin öncesi bu öyküler çünkü. o yolculuğun hepsi beni duygulandırıyor, söylemiştim.

dün nuri bilge ceylan'ın kasaba'sını izleyince aklıma geldi şirin. senaryosu hayata geçse. keşke.

neyse. baybay.

9 Ağustos 2009 Pazar

fitter happier.

çok korkutuyor. herşeyden fazla hani. kaçınılmaz son mu. etrafına baktıkça emin oluyorsun. gençlik, saçmalama diyor. hala hayallerin var. bakalım. ölecekler mi.

fitter happier
more productive
comfortable
not drinking too much
regular exercise at the gym (3 days a week)
getting on better with your associate employee contemporaries
at ease
eating well (no more microwave dinners and saturated fats)
a patient better driver
a safer car (baby smiling in back seat)
sleeping well (no bad dreams)
no paranoia
careful to all animals (never washing spiders down the plughole)
keep in contact with old friends (enjoy a drink now and then)
will frequently check credit at (moral) bank (hole in wall)
favours for favours
fond but not in love
charity standing orders
on sundays ring road supermarket(no killing moths or putting boiling water on the ants)
car wash (also on sundays)
no longer afraid of the dark
or midday shadows
nothing so ridiculously teenage and desperate
nothing so childish
at a better pace
slower and more calculated
no chance of escape
now self-employed
concerned (but powerless)
an empowered and informed member of society (pragmatism not idealism)
will not cry in public
less chance of illness
tires that grip in the wet (shot of baby strapped in back seat)
a good memory
still cries at a good film
still kisses with saliva
no longer empty and frantic
like a cat
tied to a stick
that's driven into
frozen winter shit (the ability to laugh at weakness)
calm
fitter, healthier and more productive
a pig
in a cage
on antibiotics .
The big fish eat the little ones
Not my problem give me some

8 Ağustos 2009 Cumartesi

düşüncelerimin ağırlığı ancak bir yastığın içindeki tüyler kadar olduğu için elbette ki toparlayıp manası olan bi yazı yazmam mümkün görünmüyor. en azından başım ağrımıyor ve içimden ağlamak gelmiyor. çünkü düşüncelerimle yüzleşmeye hiç alışamadım ben. HERNEYSE.
-bu arada ben hiç içinde tüyler olan yastık görmedim.- görmek istiyorum. zengin ailelerin mi tüylü yastığı oluyor nasıl oluyor bu iş biri bana açıklasın. bizimkinde niye elyaf var. yastık savaşı yapınca küfredip yere yığılmak istemiyorum ben. öyle sert yastık mı olur bırak allaşkına. tüylü yastık alalım.

twilight bram stoker drakula gary oldman azkaban tutsağı resmen serbest çağrışmak.




twilight ı yazan abla işini biliyormuş gayet. okunabilir, çerez niyetine, bi de acayip insanın gözünde canlanan cinsten yazmış. yani ne. yani betimlemeler sağlam gayet de. eşek gibi sattı tabii. konu bilindik ama bu kadar hafif şekilde yazılmamıştı galiba. okudum hepsini kimseye aşık olmadan bitirdim. ölöy.
ama gary oldman a şapka çıkarıp dansettiğim bi film vardı ise de o bram stoker ın drakulasıydı. ayrıca gary oldman a sıklıkla şapka çıkarıyorum zaten. alışkanlık. respekt. sirius black i de süper oynamıştı. ona az geldiğini düşünmüştüm o zaman. azkaban tutsağı vizyondayken öğrendim zaten öyle bi adam olduğunu, doğal. eh susmak ve gitmek öyleyse.
adamın kaşa gel. tipsiz. vampir dediğin ortaçağda olur. bilemedin yeni çağda olur. hadi bilemedin yakın çağda olur. vampir mi kalır bu zamana LAN. kalır mı kalır. bunu okuyan bir vampir olursa RECA ediyorum nasıl yapılıyosa vampir yapsın beni. zira çok özenerek geçirdim uzun bi zamanı. onüçondörtonbeş i falan. OF. amma uzun corç.

5 Ağustos 2009 Çarşamba

depeche mode.

benim hayatımın en huzurlu anlarından biri şöyleydi;

televizyon karşısında uyuyakalmıştım, 5 civarı uyandım tekrar.

bu beş, dağların turuncu olduğu, güneşin yeni doğmaya başladığı, açık pencereden rüzgarın ılık ılık estiği, havanın ne sıcak ne soğuk olduğu zaman. sabah serinliği, yaz mevsiminde.karşında muhteşem bi manzara.

televizyonda depeche mode konseri var. enjoy the silence ın ilk notalarıyla güneşin doğuşuna uyanmanın verdiği huzuru hayal et.

etrafımdaki her şeyin farkına vardığımda cennette böyle bir gün geçirmek istediğimi düşündüm.

sonra tekrar yattım, toprak kokusunun, ılık rüzgarın ortasına.

4 Ağustos 2009 Salı

ben de mor ve ötesi nin dünya yalan söylüyor albümüyle "rakçı" olanlardanım.

1 Ağustos 2009 Cumartesi

benim duygusal, içsel yolculuk temalı, ağlatan, ağlayan, radiohead eşlikli yazlarıma ne olduu. nereye gitti. ergenlik miydi tüm sorumlusu. YO. gayet de varoluşçuluktan çok etkilenmiş yazılardı. emo ağlakı değil. demek ki yaş değil azizim, no. (aman yaşlandın sanki, çılgın genco.)
yorgunluk bi şüpheli. üşengeçlik başka bi şüpheli. umut sarıkaya yı sabah akşam okumak ve çok etkilenmek. yo no. ayrıca o benim gibi boş yazmıyo, hikayeci deli. kendimi yüceltip umut sarıkaya yapmama bayıldım.

kafam karışınca yazı yazmaktan vazgeçmem. buldum lan. tembellik. OFOFOF.
k flakes diye bişey var. zayıflarsın yardım eder ama spor da yap bak kıçın tepsi gibi olmuş temalı bi sloganları var.
çılgınca kahvaltı yapıyoruz önce. sucuklu nutellalı bol ekmekli günah sabahları. sonra üstüne tadı çok güzel olduğundan ötürü k flakes yiyoruz. tatlı niyetine. nutella ana yemek, onu karıştırmayalım.
hala şişmanız hala şişmanız. en azından çok gülüyoz burnumuzdan süt fışkırıyo. holey.