27 Ağustos 2009 Perşembe
25 Ağustos 2009 Salı
drama kraliçesinin liselisi makbuldür.
çünkü ben bu küçük sinir krizi geçiren oyun katillerinin büyüyünce ne olduklarını biliyorum.
ben tuğçe gözyaşları içinde ve çığlıklar atarak bütün bahçeyi "GELMEYİN PEŞİNDEN SİZ BENİM ARKADAŞIM DEĞİLSİNİZ ARTIK!!" diye turlarken "noluyo leen" diye arkasından bakakalan ve o kadar ilgiyi çekmenin ne kadar rahatsız edeceğini düşünerek herkes gidiyo diye o kızın peşinden giden kızım.
sonra lisede ağlayan kız oluyo onlar. ve MAL oluyolar. mal tuğçe. adam ol. insan ol.
bay.
23 Ağustos 2009 Pazar
bu bloğun ilhamı nereden geliyor.
DURAK
Kent küçük bir hışımda büyüyor.
Büyüyor, büyüyor uğultusu başımda,
Otoların, motorların uğultusu.
Tekerlekler dönüyor, dönüyor, dönüyor,
Işıklar bir yanıyor, bir sönüyor;
Kırmızı, yeşil, mavi, kırmızı, yeşil.
Başım dönüyor, dönüyor, dönüyor,
Kırmızı, yeşil, mavi, kırmızı, yeşil.
Onu düşünüyorum;
Kimseden saklanacak gibi değil.
Bekleyenler var duraklarda,
Sıraya girmek için
Yitirmek yarışını
Bitirmek için.
Kiminin elinde çanta var, kiminde çiçek;
Beyaz, sarı, kırmızı, yeşil.
Bir durakta bekliyorum,
Beni de alıp götürecek,
Beni de alıp götürecek,
Bir yere bırakacak
Umut arabasının
Durmasını,
Beni de almasını.
Üstüm başım toz-toprak,
Gözüm-gönlüm tüm çiçek,
Beyaz, sarı, kırmızı, yeşil.
Onu düşünüyorum;
Kimseden saklanacak gibi değil.
Özdemir Asaf
22 Ağustos 2009 Cumartesi
mim mi o. ne o. lan?! ödülmüş. oleyo.
nazar boncuğu takmak gibi geldi bunu koymak böyle valla.
ama öyleymişim sevgili orlando ya göre. teşekkür ederim!
- 7 huyum:-
geceleri kalkıp nutella kaşıklamaya bayılıyorum
kafamda sinirimi bozana acayip laflar soktuğum senaryolar kurmaya bayılıyorum ama kimseyle hulk'a dönüşmediysem kavga edemiyorum
saat onu geçmediyse yaz mevsiminde hiç uykum olmasa bile yataktan kalkamıyorum
bayıldığım bir şarkıyı ardarda 5915820391 kere dinliyorum, sonra dünyanın en güzel şarkılarından bıkıyorum
derin acılar içinde değilsem duygusallı yazı yazamıyorum
güzel insanalrın söylediği şarkıları dinlerken çok güzel çok seksi olma planları yapıyorum, genelde çılgın pop şarkılarında oluyor bu.
kin tutamıyorum. ama tek sebebi üşengeçlik.
7 vazgeçemediğim şey:
radiohead, mizah dergisi okumak, can özsoy, hayal kurmak ve gaza gelmek, cep telefonum, nutella ve makarna.
yüz kilo olmaya meyilliyim.
demet büşra ve osmeyn ın bu sorulara verecekleri cevapları merak ediyorum ben. hakkım bi yerde.
o da fotoğraf makinesinin güzelliği.
elime alıp keşfedince bi
mutlu oldum falan.
çünkü biliyorum bende göz olmadığını.
ama onda bi göz var ki olm.
OF.
yürüyüp gitse kendisi beim çektiklerimden daha güzelini çeker zaten.
ama bilmiyorum
onunla oynaması ve çektiği şeyler güzel olunca şaşırması
ÖYLE güzel ki.
baybay.
-fayn tenks, end yu? -...
doesn't mean YOU're there.
yalnızlık'ın üzücü boğucu olduğu anlamına gelir.
WE are accidents, waiting waiting
to happen.
21 Ağustos 2009 Cuma
kafayı yedim kaç gecedir mutsuz uyumamıştım be.
Umay Umay
20 Ağustos 2009 Perşembe
içiyorsağm sebebi çoğk madeğn suyundağn. nil karaibrahimgil hiç bu kadar gıcık olmamıştı. arog da rol yapamıyorum bari şirinlik kasayım sendromundan beri. neşet ertaş olayına hiç girmiyorum. ağzını burnunu gırarım.
gökten 11 tl düşse kontör alırdım.
canan paranoid android i nereden biliyo? benm yanımda hoppop benden ayrılınca radiohead mı dinliyo?
ozamanbay.
19 Ağustos 2009 Çarşamba
15 Ağustos 2009 Cumartesi
11 Ağustos 2009 Salı
şirin'in soyadını unuttuğum ve onu bir daha göremeyebileceğim gerçeği. ve nuri bilge ceylan.
kuşadası'nda bi tür oluşumun tanıtımına bilet bulmuş (oluşum: tatil köyü) ve "O BEDAVA YEMEK" nidaları arasında teyzemler ve bizim aile sekiz kişi arabaya atlamış gitmiştik. çok boktan olabilecek birşeyi mükemmel bi pazarlama şeysiyle satmaya çalışan bi "şey". oteli geçelim.
her aileye bi tane tanıtım elemanı veriyolardı. mükemmel eğitilmiş çok yorulan ve türlü çeşitli sebeplerden koşturup duran gençler işte.
o günün sabahı can peşimden kuşadasına geldiği için ve ben bunu haber vermeden görüşmeye gittiğim için (aslında böyle değil ama neyse) herneyse, aileyle kavgalı olduğum için pek tat alamıyodum bişeyden. geziyoruz falan. yemek güzeldi, geri kalanı sıkıcıydı, öldürücüydü.
bizi gezdiren eleman, on dokuz yaşındaydı. iki yaş büyük benden sadece. ailenin ve kendisinin güzel sanatlar fakültesine başlamadan önceki hazırlık senesinde paraya ihtiyacı olduğu için oradaydı.
fotoğraf çekmek hayatıydı. fotoğrafçılığını geliştirmek şu an için ilk amacı. bi gün yataktan kalkıp yapması gereken şeyin bu olduğunu anladığını anlattığında ve o sabahın peşinden gittiğini anlayınca kıskandım. sanki, biraz.
sonra yazdığı bi senaryo olduğunu söyledi. fotoğrafçılık temeli olan yönetmenlerin yaptığı işlerin çok daha hayranlık uyandırıcı olduğunu. YA. ne heyecanla anlatıyordu öyle o. benim söylediği şeyin doğruluğunu sınayacak kadar sinema bilgim yoktu elbet. nuri bilge ceylan a bak mesela dedi. "hm."
ben de sadece yazmakla kitaplarla vakit geçiren ama dünyası içeriden dışarıdan kocaman, çok satıp hikayelerini herkesle paylaşacağı günün hayaliyle heyecanlanan bi yazar olma "şey" ini anlattım. düş diyemiyorum, gerçekten hayallerini yaşayanlara ayıp çünkü.
bir şekilde mümkün olmadıysa en büyük suç benimdi, farkettim.
insanlardan gelen ışığı severim. otelden gözleri dolu dolu ayrıldım. başarı öykülerinin öncesi bu öyküler çünkü. o yolculuğun hepsi beni duygulandırıyor, söylemiştim.
dün nuri bilge ceylan'ın kasaba'sını izleyince aklıma geldi şirin. senaryosu hayata geçse. keşke.
neyse. baybay.
9 Ağustos 2009 Pazar
fitter happier.
fitter happier
more productive
comfortable
not drinking too much
regular exercise at the gym (3 days a week)
getting on better with your associate employee contemporaries
at ease
eating well (no more microwave dinners and saturated fats)
a patient better driver
a safer car (baby smiling in back seat)
sleeping well (no bad dreams)
no paranoia
careful to all animals (never washing spiders down the plughole)
keep in contact with old friends (enjoy a drink now and then)
will frequently check credit at (moral) bank (hole in wall)
favours for favours
fond but not in love
charity standing orders
on sundays ring road supermarket(no killing moths or putting boiling water on the ants)
car wash (also on sundays)
no longer afraid of the dark
or midday shadows
nothing so ridiculously teenage and desperate
nothing so childish
at a better pace
slower and more calculated
no chance of escape
now self-employed
concerned (but powerless)
an empowered and informed member of society (pragmatism not idealism)
will not cry in public
less chance of illness
tires that grip in the wet (shot of baby strapped in back seat)
a good memory
still cries at a good film
still kisses with saliva
no longer empty and frantic
like a cat
tied to a stick
that's driven into
frozen winter shit (the ability to laugh at weakness)
calm
fitter, healthier and more productive
a pig
in a cage
on antibiotics .
8 Ağustos 2009 Cumartesi
-bu arada ben hiç içinde tüyler olan yastık görmedim.- görmek istiyorum. zengin ailelerin mi tüylü yastığı oluyor nasıl oluyor bu iş biri bana açıklasın. bizimkinde niye elyaf var. yastık savaşı yapınca küfredip yere yığılmak istemiyorum ben. öyle sert yastık mı olur bırak allaşkına. tüylü yastık alalım.
twilight bram stoker drakula gary oldman azkaban tutsağı resmen serbest çağrışmak.
ama gary oldman a şapka çıkarıp dansettiğim bi film vardı ise de o bram stoker ın drakulasıydı. ayrıca gary oldman a sıklıkla şapka çıkarıyorum zaten. alışkanlık. respekt. sirius black i de süper oynamıştı. ona az geldiğini düşünmüştüm o zaman. azkaban tutsağı vizyondayken öğrendim zaten öyle bi adam olduğunu, doğal. eh susmak ve gitmek öyleyse.
5 Ağustos 2009 Çarşamba
depeche mode.
benim hayatımın en huzurlu anlarından biri şöyleydi;
televizyon karşısında uyuyakalmıştım, 5 civarı uyandım tekrar.
bu beş, dağların turuncu olduğu, güneşin yeni doğmaya başladığı, açık pencereden rüzgarın ılık ılık estiği, havanın ne sıcak ne soğuk olduğu zaman. sabah serinliği, yaz mevsiminde.karşında muhteşem bi manzara.
televizyonda depeche mode konseri var. enjoy the silence ın ilk notalarıyla güneşin doğuşuna uyanmanın verdiği huzuru hayal et.
etrafımdaki her şeyin farkına vardığımda cennette böyle bir gün geçirmek istediğimi düşündüm.
sonra tekrar yattım, toprak kokusunun, ılık rüzgarın ortasına.
1 Ağustos 2009 Cumartesi
yorgunluk bi şüpheli. üşengeçlik başka bi şüpheli. umut sarıkaya yı sabah akşam okumak ve çok etkilenmek. yo no. ayrıca o benim gibi boş yazmıyo, hikayeci deli. kendimi yüceltip umut sarıkaya yapmama bayıldım.
kafam karışınca yazı yazmaktan vazgeçmem. buldum lan. tembellik. OFOFOF.
çılgınca kahvaltı yapıyoruz önce. sucuklu nutellalı bol ekmekli günah sabahları. sonra üstüne tadı çok güzel olduğundan ötürü k flakes yiyoruz. tatlı niyetine. nutella ana yemek, onu karıştırmayalım.
hala şişmanız hala şişmanız. en azından çok gülüyoz burnumuzdan süt fışkırıyo. holey.