20 Kasım 2010 Cumartesi

p*ç güveysinden hallice? alt başlık: evet malım ben.

halüsinasyon gördüğümden emindim oysa ki lan. böyle bi kitabı iki ay önce falan gördüm ben, d&r'ın birinde. cepa da lan işte her neyse. sonra baktım "ana böyle bi kitap mı varmış ana blog değil miydi bu ana" diye bi bakındım... sonra efenime söyleyim 16 liralık bi kitapmış bu. param pulum yoktu buldum buluşturdum döndüm olay mahalline. kitap yoktu amk! ortalığı birbirine kattım kitap yoktu lan! mal tezgahtarlar. öyle olsun. sonracıma yok böyle kitap falan derken -ki gelecek mi teknolojinin nimetlerinden bi faydalanın demek hiç aklıma gelmedi- zira gözüme çarpmıştı sadece, emin olamayınca utanıp soramıyosun
"abi sizde piç güveysinden hallice diye bi kitap var mı?" diye. yoksa dövebilirler olm adamı. isme bak.
sonracıma ben böyle bi kitabın var olmadığına kendimi inandırdım, kapağını başka bi kitapla karıştırdığıma falan kendimi inandırdım (google diye bişey var lan yazdıkça jeton düşüyo?)
öyle bi kitap yok yok yok derkeen, bugün tekrar gördüm onu <3 çok mutluyum hayal gördüğüme çok emindim çünkü. gene param yoktu. ama bu sefer annemler vardı. ama piç güveysinden hallice yi alır mısın bana anneğ? diyemedim, diyemezdim. neyse artık varlığından eminim dokundum falan. hayat güzel. gidip alcam. laylaylom.

14 Kasım 2010 Pazar

öğrenci evi geyiği. istesem yapabilirim lan.
kaç yıllık hayaldi breh breh.
çok seviyom evimi. kalp <3
annemler geldi ısparta dan şimdi fakirhaneye.
evi niye bok götürüyo tartışması yüzünden bir kavuşma sahnesi yaşanmadı, bir gözyaşları sel olmadı.
ulan 18 sene boyunca kızından hiç o kadar ayrı kalma sen, gel bunun tartışmasını üç gün devam ettir bana.
olacak şey mi.
olacak o kadar.
aym vit femily end hepi.
her hafta o hafta yaptığım bir öküzlüğü bulup haftasonu -tatilde işte- düzeltiyorum.
öküzün önde gideniymişim öyle diyim ben sana.
kaç ay oldu hala öküzlük çıkıyo.
zaten hepsini düzeltirsem olmaz ki hacım.
tadı tuzu kalmaz işin.
vay başıma gelenler.

Seninki kaç santim? - Greenpeace

Seninki kaç santim? - Greenpeace

17 Ekim 2010 Pazar

uzun süredir kendime kendimi ifade etmeyi başaramadığım için bu dün yazdıklarım beni öyle bir mutluluk sarhoşu yaptı ki açıp açıp okuyorum ve evet oh be artık kafamda herşey net diyebilmenin hazzını tekrar tekrar yaşıyorum.
yazı yazmadığım her zamana lanet olsun artık beni kalemden- klavyeden- ancak ölüm ayırabilir. mutluluğum için kendime söz veriyorum.

16 Ekim 2010 Cumartesi

ankara. yeni hayatıma teşekkür mektubum...

ankara'dayım. başkent üniversitesi tıp fakültesindeyim. evim var bildiğin. yaşıyorum falan. özeti böyle. şimdi de yüzyıllardır yazmadığım için olayın derinine inelim. bebeyim.

çok seviyorum burayı. yağmuru çamuru bile öyle çok koymuyo. bugün bi rezillik yaşadım da kendisi yüzünden. ne kadar sinir krizi sınırlarına getirse de o manyakça yağan yağmur gene de geçti sinirim hemen. çocuğum gibi şehir yemin ediyorum.

ısparta'nın ne biçim bi büyükcene bi köy olduğunu anladım doğrusu. bi de allah aşkına ankara'yı sevene "bi de istanbul'u gör" geyiği yapmak yasaklansın. gördük güzel allahallah. bi şey demiyoz ona zaten. ama burasının güzelliği bi ayrı.

taş üstüne taş diyen olursa, seviyorum ben o taş üstüne taşı bile. huzur veriyor ya.

ilk haftalar çok zorlandım ama. gerçekten. iç sıkıntısı geçmek bilmedi. ankara öyle bir yer ki, seni sevmezse sen onu ne kadar sevsen de hiç şans vermeyecek gibi. sevince de güzel oluyor ama.

bir şehri şizofrenlik sınırlarında kişiselleştirme faslını geride bırakacak olursam...

ha bir de, burasının anlamı bambaşka benim için. çünkü ben gerçek anlamda bütün hayatını geride bırakarak gelenlerdenim küçücük bir yerden bu büyük şehire. hava kararmadan eve döndüğün (genelde :)) ve eve dönmeye karar verdiğinde taş çatlasa 15 dakikada evde olduğun ve her yerini adın gibi bildiğin o şehri bırakmayı geçtim, en yakın arkadaşlarımla -eskienyakınarkadaşlar- çok sinir bozucu ve rezil şeyler yaşayarak koptum, uzaklaştım, canımın parçası olan bir arkadaşım ağlarken yüzüme ikinci kez bakma gereği duymuyordu, ben çoğu arkadaşlığımı bu hale getirmeyi becermiş bir insanım evet, olması gereğinden fazla hayal kırıklığına uğrattım ve uğradım. yaptığım hatalardan ders almayı veya bana yapılan hatalardan kaçmayı düşünür hale geldim sadece.

lise boyu ailemle ilişkim de hep sıkıntılı oldu. şöyle "huzur veren bi evlat" olmak nedense mümkün olmadı, şimdi hiç görmüyorum onları. ailesini bırakan tek insan ben değilim ama onlara karşı bir birey olmak, gerçekten tam anlamıyla kendi hayatını idame ettirmeyi başarabilen bir insan olmak belki de çoğu insandan daha çok anlam ifade ediyor.

şansa bak ki, gerçekten arkadaşlarımı çok sevdim. herkesi. inanabilir misin, inanamazsın tabii. ama herkes farklı farklı o kadar iyi ki. bu durumdan korkmaktan nefret ediyorum.

ama o kadar iyiler ki korkmayı bırakıp sadece yaşamayı ve sadece mutlu olmayı ve hiç bir zaman kahkahamı içimde tutmamamı sağlayabildiler, ne mutlu bana. gerçekten 27 eylül sabahına kadar hiçbirini görmemiş olmam bir şaka gibi.

çok anlam yüklemekten korkuyorum hayatıma buradaki. sonuçta insanların hayatı buradan ibaret değil, benimki de değil gerçi ama bu şehir bu okul ve bu insanlar benim tutunduğum tek şey şu anda. tek bir yere tutunmak korkutucu. anlam verdiğim kadar anlamlı değilsem ne olacak? ...

işte bu yüzden ben yeniden başlamadan önce kendi başıma idare etmeyi öğrenmeye çalıştım, bitecek bir yolculuk değil tabii ki bu ama artık üç ay öncesinden o kadar farklıyım ki, kendimle gurur duyuyorum.

edindiğim bütün arkadaşlarla, geçirdiğim bütün günlerle, attığım her kahkahayla, döktüğüm her gözyaşıyla, tek başıma ve bütün sevdiğim insanlarla yaptığım yürüyüşlerde attığım her adımla -mecazi ve gerçek anlamıyla- gurur duyuyorum.

27 eylül'den önce tanımadığım -hala tanımadığım ama tanımaya can attığım herkese- herkese beni gülümsettikleri ve yeniden başlamak için geldiğim bu yerde benimle rastlaştıkları için teşekkür ediyorum. şimdiye kadar gayet iyi geldim.

ankara, beni tutup bırakmadığın için sana da teşekkür ediyorum.

o kadar merak ediyorum ki, bir sonraki günüm nasıl geçecek diye her gün. hayat daha bir huzur ve güven veriyor bana.

bakalım...

26 Ağustos 2010 Perşembe

@2 deki laf sokma gücünü istiyorum. herkes mi zeki. @2 de mi bi güç geliyo. aklıma almadı. o zaman ccc.

20 Ağustos 2010 Cuma

doktor olcam löy löy löy

artık house md nin er ın yeri başka gönlümde
hemen her bölümde gözlerimin dolduğunu biliyor muydunuz
yok hastayı öldürdüklerinde falan değil
tedavi ettiklerinde genelde
house er diye diye doktor olmuş angut neyin içine girdiğinden zerre haberi yok da
demeyin lütfen
var zira
var ve bütün bunları çekeceğim için
bu yolda anam ağlıcağı için çok mutluyum :D
kaç senelik hayaldi ya
bi an hiç gerçekleşmicek sandım
hatta baya bi an hiç gerçekleşmicek sandım
cici ankara'da bi doktor olmak için okucam şimdi
başkent tıp'da.
mutluyum ulan.
mutluluktan öte
oh be abi çok rahatladım.

8 Ağustos 2010 Pazar

şahaneyim. aptalım. sen de benim kadar uzaksın gerçeği bilmeye.

lastfm şifremi onlarca denememden sonra hatırlıyorum her seferinde.
ve her hatırlayışım bir zafer hissiyatı yaşatıyor bana.
birbirinden bir iki sayıyla ayrılır şifrelerim çünkü genelde.
en farklısı bu. sonsuza dek diyor kendince.

ve bir gün dünyayı fethedeceğim hissiyatını bir iki saniyeliğine pekiştirmenin güzelliğini
şuradan zorla bir araya getirmeye çalıştığım bi kaç kelime anlatamıyor ki sana.
şahaneyim ben. çünkü hiç umudumu kaybetmedim
veya gerçekten çok sağlam bi aptalım ben. çünkü ciddi manada gerçekten hiç umudumu kaybetmedim.
ve şu güne kadarki hayalkırıklıklarının üstüne basarak çıplak ayaklarla ilerlemeye çalıştığım şu hayatta
amuda kalkmaya karar verecek kadar neşeli ve ellerimin de parçalanmasına izin verecek kadar şahaneyim.
gene de kendime en ufak bi zarar vermeye kalkışmayacak kadar umudum olacak.
görüyor musun,
şahaneyim.
tutkularım varmış laan. ölmemişiim laan.
geyiği bırakıp kendi içime baktığım zamana son veriyorum.



çünkü, geyik is the answer.

4 Ağustos 2010 Çarşamba

dün çılgın ve çok ayrıntılı hayaller kurmakla ilgilendim yürüyüş yaparken.

california sokaklarında dolaşırken karşılaşıyorum bu insanlarla ve hayatımı nasıl da etkilediklerini anlatıyorum gördüğüm andaki şaşkınlığımı falan hayal ediyorum "bi fotoğraf çekilebilir miyiz?" cümlesini söylerken heyecanlandığımı ama gözden kaybolmak üzere olduklarında telaşla söylediğimi falan hayal ediyorum. karşılaştığımı hayal ettiğim de iki isim oldu zaten sonra "şişt cansu geçti hepsi sakin ol bürrst" demem gerekti kendime abuk subuk hareketler yapmaya ve başkasının duyacağı kadar yüksek sesle ingilizce cümleler kurmaya başlamıştım.
anthony kiedis ve shirley manson. sayın bay kiedis in de sayın bayan manson ın da nerede yaşadığı hakkında bi fikrim yok. ama rhcp dinliyordum ve california dan başka bi yerde yaşayıp da o şarkıları yapmaları ihtimali saçma geldi yani. california dan başlayınca hayal etmeye sonra da garbage a geçince otomatikman shirley the sex bomb ı da orada hayal ettim.

ama çok güzeldi lan keşke yolda karşılaşabilsem yani bu insanlarla.

ama bi seçme şansım olsa thom yorke la karşılaşmayı seçerdim, onu görünce duygu yoğunluğundan ağlayabilirim gibi geliyor. düşünsenize, yolda sözler ve melodilerle, hayata bakışııyla hayatınızı değiştiren, mükemmelliğe küçük bi adımla da olsa sizi yaklaştıran adamı görüyorsunuz. ona daha iyi bi insan olmayı borçlu olduğunuzu biliyorsunuz.

şimdi hayal ediyorum thom yorke u görsem ona sarılıp hayatımı nasıl da değiştirdiğini anlattığımı falan. ne güzel yahu. keşke ölmeden önce onları canlı görebilsem. yani ben veya onlar ölmeden önce. gerçi seni beni gömer adam yahu. gömsün zaten, dünyaya benden çok iz bıraktı sonuçta.

bi dakka bi dakka. birisinin dünyada benden çok iz bırakmış olması benden çok yaşamayı hak ettiği anlamına gelir mi? gelebilir... kalbine dokunmadığı insanların suçu ne ki.
dünyada iz bırakmak istiyorum.

ama tek dilek hakkı yetmiyor bak,
bencilim ben biraz bu besbelli.
önce mutlu olmayı seçerdim, sonra dünyada iz bırakmayı.

hadi bakalım daldan dala atlamak yetsin bu kadar.
the smashing pumpkins.
red hot chili peppers.

renklere bak, zerre kadar yaratıcılık yok ama sabah akşam bunları dinliyorum ve çok mes u dum.

mutluluk projesi

allaahım gene bittikten sonra etkisi bir saat süren o diğer kitaplardan biri olmasın hayıırrr.
bütün kişisel gelişim/hayatınızda değişiklik yapın/kendinizi keşfedin türü kitapların hiçbiri işe yaramıyor. halbuki bu gayet samimi bir dille yazılmış ve her insanın hissedebileceği şeylerden bahseden bir kitaptı. yarısındayım daha. ama gretchen hanımefendiyi cesaretinden ve yarattığı dünyadan dolayı öpmek istiyorum. cansuçelikbunubeğendi.

ayrıca jose saramago nun körlük adlı kitabı bitmek bilmiyor. bu kültürsüz bi ayı olduğum ve asla değişmeyeceğim konusundaki paranoyamı güçlendirmekten başka bi işe yaramadı. fenalıklar geldi olm, okuyamadım, üç sayfa okuyorum huh kendimi zorladım bebeyim bugün diyorum o derece. ah bu ben.

bence hala değişebilirim. her an herşeyim değişebilir. saçmalamanın anlamı da yok.

14 Temmuz 2010 Çarşamba

sınav sonucu beklemek ne pis ne iğrenç bişeymiş böyle.

9 Temmuz 2010 Cuma


işte bunu okumaya başladım sonunda, uzun zamandır planlayıp d&r da her gün satılıp satılmadığını kontrol ettiğim güzel kitap, yarım yamalak bilgilerle dolu kafama çeki düzen verme çalışması vol1. yaa işte böyle.
herşeyin iyi yönde değişeceğine dair kuvvetli hislerim var, çok hoşuma gidiyor bu. değişiklik hoşuma gidiyor zaten. hem çok korkup hem çok sevdiğim bir şey bu.
çok huzurlu bi yerlerdeyim. ne olursa olsun iyi geliyor ruhuma şu aralar. kötü bişey olmuyor. ne acayip kuşlar böcekler. ayrıca çok güldük çok ağlıcaz zihniyetine de lanet olsun, ne iğrenç bi zihniyet lan o. aklıma geldi yazmamak için direndim ama geldi yağni. geldi. ühühüğ.

one tree hill birinci sezon izliyorum, kimin kiminle naapacağını bilince biraz sıkılıyorum, ama tree hill high school da gibiyim kaptırdım yağni, para olsa house alıcam ama yok.

7 Temmuz 2010 Çarşamba

gerçekten mars volta kadar hiç bir şey heyecanlandırmamıştı beni uzun zamandır.

5 Temmuz 2010 Pazartesi

sanatçı bunalımına kıvırıcam bu günlerde yaşadığım "ne boş bi insanım ühhühühüh" buhranlarını.

ayrıca, söylüyorum, gerçekten ama gerçekten tek sıkıldığım şey sürekli aynı şeyleri yapıp durmak, farklılık gerekiyormuş, düşündüm ve biliyorum artık eminim, değişik bişeyler yapınca oluyorum mutlu ben. seninle yapmak istiyorum herşeyi zaten, mantıklı olan da o ki. aşklı olan o aslında. aşk ve mantık niyehep düşman oluyr kafamızdaki tartışmalarda, bak aklıma bu geldi, zira aşk oldukça mantıklı birşey, çünkü içinde kelebekler uçmasının verdiği neşe nasıl mantıksız olabailir ki sonuçta. Can'ım.
tavi dı küçük moda efsanesi'nin bloğunu sonunda takip ediyorum, hep unutuyodum dergide gazetede okuyup.
TAYFUN BUNU GÖRÜYORSAN DUMANLA HABERLEŞELİİM Mİİ.
bişeyler oluyo tabiğ hayatta, yazmayı unutuyorum ben. interneti bırakmışım yani. artık aramıyorum şekerim.
bişey dicem o kadar çok istiyorum ki ben yurtdışına gitmeyi, millet "dayım oradaydı amcamın kızı vardı piyangodan çıktı" falan gibi dandik sebeplerle yurtdışında alabiliyo soluğu, ulan yakutistan'a bile razı olacağım neredeyse. yakutistanı da dün bilmem ne tv de halk dansları yarışmasında gördüm, öyle yani. yaaağğğğ. kültürsüzüm ben. gittiğim en uzak mesafe yol on saatti. oranın da havasını koklayıp kendime birşeyler çıkardığımı sanmıyorum o şehirden, ay şekerim, şehir de hatay dı. sebepsiz bir şekilde kardeşimle ishal olup gebermiştik, aslında gittiğim yerler güzeldi de ben boktandım. bak şu işe ya.

sıkıntıdan delirişim, efsanevi olmaz mı.
efsanevi olmak istiyorum ben.
içimde bir yerlerde efsdanevi birisi var, uyuyor, keyfine çok düşkün ve hava çok sıcak, keyfine çok düşkün olduğu için, efsanevi olma potansiyelini kalbime gömecek orada yaşayacak.
mühim olan huzur.
"kalbime gömerim o zamağğğaan" aklına gelecek okurken di mi, hayatında yaratabildiğim fark bu kadar kısa sürekli ve korkunç bak.

29 Haziran 2010 Salı

dün bir çılgınlık yapıp rolling stone en iyi 100 gitar şarkısı listesinin hepsini indirmeye çalıştım tek tek. sonra kotayı aşıcam gene diye korktum. sıkıntı hep bunlar. ayrıca iyice tivıtır stayla yazıyorum ama burayı bırakıp gidemem arkadaş, hiç şansın yok bebeyim tvit.
spor salonuna gidiyorum tek şişman benim sokarım böyle işe

28 Haziran 2010 Pazartesi

öküze nasıl bağlandı bu ben bile anlamadım.

ay spora başladım ben. çok eğlenceli. bazı şeyleri yapması zordu ama, eğlenceli şekerim işte. öğle yemeğinde de karpuz ve salata yedim.
ne olur vurun beni sporu bırakıp fast food a başlarsam eğer, vurun gitsin. yeteralisverisbircileolmasinartik.com. muhahaha. yolda yı okuyacağım korkuyorum, çok sıkıcı şeyler okuyup kitapların tamamen hayatımdan çıkmasını istemiyorum. şu kadarcık, evet elimle gösteriyorum, şu kadarcık daha öküzleşseydim, ömür boyu dümdüz bir öküz adam oalrak yaşayacağımı biliyorum çünkü. belki de o sınırı çoktan aştık ühühühühühühühühühü.
diş mi tıp mı dan değil de bundan korkuyorum ben, öküz adam.
ne kadar basit bi düşünce yapım var şöyle bi düşündüm de, belki de öküzlük budur, belki de ben hep öküzdüm, ama hangimiz, hangimiz öküz değiliz ki.

free bird free bird free bird.

işte sınav bitti. galiba şu erteleyip durduğum şeylerin zamanı geldi artık. yaşamayı ertelemek de alıştın mı kaptırıp gidebildiğin birşey...
hala şok halindeyim gerçi, nereye yatacağımı şaşırdım, nasıl iğrenç bir psikolojiymiş yarabbim, istediğim herşeyi yapabilirim vaktimin hepsi benim ama suçluluk duygusu içime işlemiş, yokluyor arada. "lan manyak mısın bi sakin ol" demesi gerekiyor insanın kendisine. bi iki gün yeter diye düşünüyorum.
ufak işlerim var, test kitapları kaldırlacak, yerine sene başında bin bir mutsuzlukla yerlerini alan romanlar geri gelecek. psikolojime şöyle bir etkisi olmuş bu zamanın bir de, çok uzun süre aynı şeyi yapamıyorum. hani "biraz tv izledim artık ders çalışmalıyım" o kadar geçmiş ki kafamdan, alt yazı olarak geçmeye devam ediyor artık. tabii, çalışacak ders yok, alıp bulmaca falan çözüyosun, mesela. valla kendimi geliştirecek kitaplar okuyacağım o doğru, yazmaya çalışacağım tekrar, ne hakkında bilmiyorum, kafam çürümüş, yenisini almam lazım, ciddi ciddi de yazılmıyor, onda bu bloğun da etkisi var, anca "naber lan ehe" diye başlayayım ben yazılara zaten...
bu arada galiba üniversiteyi kazandım, aklımda sağlıktan başka iş beceremiceğim ve istemiceem ggibi bi düşünce vardı, ki bunun hakkında çok düşündüm, bu düşünce doğru, başka bişey istemem kesinlikle. muhteşem bi üçlü var kafamda, o üç meslekten birini yapabileceğim gibi görünüyor, çok büyük felaketler gerçekleşmezse tabii. ulan emin olmak istiyorum artık bişeyden.

bloğu da yenilemek değiştirmek istiyorum da, yok be hacı. ne yapıcağımı da bilmiyorum ki.
yeni şahane müzikler önerebilir misiniz bana.
ne zamandır yeni bişey dinlemedim.
indie severim.
ingilizlerin de kötü müzik yaptığını görmedim pek.
bi daha bakmam lazım.

7 Haziran 2010 Pazartesi

planladığım ve planlamadığım milyonlarca radikal değişiklik görünüyor ufukta hayatımda ve korkuyorum.
yok nasıl yapıcam falan diye değil, bi tanesini bile arkada bırakmadan hepsini yapmam lazım, daha güzel bi hayat için, daha gerçek bi hayat için. arkada bırakmaktan korkuyorum.
yapamazsam diye korkuyorum yani, yu nov vat ay miin?
halbuki derin bi nefes alıp, denizde sırtüstü uzandığını hayal edince hepsini yapabileceğini ve bütün gereksizliklerden kurtulacağını adın gibi biliyosun o an işte. o an ne büyülü bi an.
korkmanın hiç bi anlamı olmadığını bilip korkuyu engelleyememek neden.

hayal et olm. sadece hayal. ha bi de derin nefes.

everything in its right place.

işte o kadar kolay ve temiz.

nokia ovi music midir nedir olm bunu neden yaptın

bi an radiohead konsere geliyo sandım.

radiohead şöyledir böyledir creep le çıkmış ok computer la gelişmiştir in rainbows hede hödö diye baya bi anlattı bu reklam tamam mı. johnny ler thom lar ekranda dört dönüyo bu arada.

benim kalbim ekranda ilk çıktıklarından beri çarpıyo ulan bunebunebune diye konsere geliyolar olmmm allah allaaah sevinelim formatında bitecek reklam diye dualr ediyorum. kalbim göğsümden fırlayacakkene
nokia ovi music milyonlarca şarkı. diye bitti reklam.
bu reklamdan çıkan mesaj da anca telefonundan aypodundan dinlersin hiç heveslenme ahahahahaha idi.
en azından ben kendi kendine gelin güvey olangillerden sayın bayan cansu çelik e göre.
bu tanıma gerçekten gerek yoktu.

6 Haziran 2010 Pazar

mezuniyet töreni güzel olacak sanmıyodum ya ben, oldu ama. niye oldu. çünkü kim ne diyo biri bana bakıyo mu hede mi yoksa hödö mü gibi düşüncelere kapılmadan çılgınca arkadaşlarımla- ve muhabbetim olmayan insanlarla da- gerdan kırıp göbek atmaktan başka bişey yapmadım. sadece eğlendim lan. keyfine bakmak ne güzel şeydir arkadaş. hani bi kere yapabildiğin zaman devamı da gelebilecekmiş gibi geliyo insana.

keyifli olan ben in geri dönebileceğini biliyorum hatta kültür şoku yaşamamak için yavaştan dönmeye başladı.
ulan gerçekten çok korkmuştum hasta ruhlu bi manyak olarak kalırsam ömür boyu diye süper olucak falan yazıyodum ama ben de inanamıyodum.
ama olacak yani. süper olacak hem de. niye çünkü ben yapabilirim hayatımı istediğim gibi, şu anda az ama doğru düzgün arkadaşlarım var, güzel ruhlu bi sevgilim var, sınavdan da bişeyler olursa inşallah güzel bi okulum da olacak. kendim için yeni bi hayat kurmaya başlıyorum, gerçek bi hayat. artık kendi seçimlerim var.

kendi seçimlerini yapmaktan daha özgür ne olabilir ki.

20 Mayıs 2010 Perşembe

üçüncü chuck palahniuk kitabımı da bitirdim. beni gerçekten bir süreliğine canlı hissettiriyorlar. hala da dövüş kulübünü okumadım. ayrıca yazmanın harikalar yaratmanın ve seni okuyanı heyecanlandırmanın benden çok uzak olduğunu düşündürdü kitaplar.

19 Mayıs 2010 Çarşamba

misafir gelince ne güzel yemekler yapıyolar yaç hiç kendimize sevgimiz saygımız yok mu bizim. niye misafir yokken de böyle mütüş lüks ve lezzetli ve fantastik yemekler yemiyoruz. OBEBEĞİM.
adresimi binkilo.blogspot.com da yapabilirdim. yapmadım. çünkü değişim başlayacak evet.
bu yaz için konser anlaşmalarımı bağladım. turneye çıkmıyorum hayır babamla el sıkıştım içlerinden iki tanesine gitme konusunda.
gelen giden kim onu öğrensem bi de.

"i m on the road i m chasing guys for fun"

offspring dinlemeden geçen onca seneye yanarım.

17 Mayıs 2010 Pazartesi

VATDIFAK.

- şu an izleyicilerimin sonbaharda bir ağacın yaprakları misali dökülmesidir beni can evimden vuran ama sallamamaya çalıştığım.
bunun olacağı belliydi zaten, ne yazdık da ne okuyacaksınız, siz de haklısınız ama...
olsun ya, surada güzel kaynatıcaz. zamanı geldi geliyor bile.
bi kere bile sınav demicem şu yazdığım yazının içerisinde.
ne anlatım bozukluğu bilgisi kalmış, ne imla, ne klavye tuşlarına hakimiyet.
yazın ne yapsam. ne hayvanlıklar yapsam. nerede yatıp nerede kalksam. neleri karıştırıp içsem, hangi konserden hangisine koşsam.
işte bu şu anda çok büyük bi sorun.
öbür şey sorun değil. cidden değil. olur gider. danalar gibi çalıştık işte. hala da danalar gibi çalışıyoruz. yerleşicez hayırlısıyla.
benim kalbim temizdir.
dua eden olursa hayır demem.
ha gene ne diyeceğimi unuttum araya başka bişey soktum. muhteşem planlar var ama. bana yaz mevsimi televizyon karşısında "ulen naepsak yea" diye göbeğimi kaşıyarak geçecekmiş gibi geliyo.
yoruldum. ama gezicem. YEEEE.

25 Ocak 2010 Pazartesi

bırakmıcam blogu hayır. yazıcam bi gün yine. ama insan gibi.