16 Ekim 2010 Cumartesi

ankara. yeni hayatıma teşekkür mektubum...

ankara'dayım. başkent üniversitesi tıp fakültesindeyim. evim var bildiğin. yaşıyorum falan. özeti böyle. şimdi de yüzyıllardır yazmadığım için olayın derinine inelim. bebeyim.

çok seviyorum burayı. yağmuru çamuru bile öyle çok koymuyo. bugün bi rezillik yaşadım da kendisi yüzünden. ne kadar sinir krizi sınırlarına getirse de o manyakça yağan yağmur gene de geçti sinirim hemen. çocuğum gibi şehir yemin ediyorum.

ısparta'nın ne biçim bi büyükcene bi köy olduğunu anladım doğrusu. bi de allah aşkına ankara'yı sevene "bi de istanbul'u gör" geyiği yapmak yasaklansın. gördük güzel allahallah. bi şey demiyoz ona zaten. ama burasının güzelliği bi ayrı.

taş üstüne taş diyen olursa, seviyorum ben o taş üstüne taşı bile. huzur veriyor ya.

ilk haftalar çok zorlandım ama. gerçekten. iç sıkıntısı geçmek bilmedi. ankara öyle bir yer ki, seni sevmezse sen onu ne kadar sevsen de hiç şans vermeyecek gibi. sevince de güzel oluyor ama.

bir şehri şizofrenlik sınırlarında kişiselleştirme faslını geride bırakacak olursam...

ha bir de, burasının anlamı bambaşka benim için. çünkü ben gerçek anlamda bütün hayatını geride bırakarak gelenlerdenim küçücük bir yerden bu büyük şehire. hava kararmadan eve döndüğün (genelde :)) ve eve dönmeye karar verdiğinde taş çatlasa 15 dakikada evde olduğun ve her yerini adın gibi bildiğin o şehri bırakmayı geçtim, en yakın arkadaşlarımla -eskienyakınarkadaşlar- çok sinir bozucu ve rezil şeyler yaşayarak koptum, uzaklaştım, canımın parçası olan bir arkadaşım ağlarken yüzüme ikinci kez bakma gereği duymuyordu, ben çoğu arkadaşlığımı bu hale getirmeyi becermiş bir insanım evet, olması gereğinden fazla hayal kırıklığına uğrattım ve uğradım. yaptığım hatalardan ders almayı veya bana yapılan hatalardan kaçmayı düşünür hale geldim sadece.

lise boyu ailemle ilişkim de hep sıkıntılı oldu. şöyle "huzur veren bi evlat" olmak nedense mümkün olmadı, şimdi hiç görmüyorum onları. ailesini bırakan tek insan ben değilim ama onlara karşı bir birey olmak, gerçekten tam anlamıyla kendi hayatını idame ettirmeyi başarabilen bir insan olmak belki de çoğu insandan daha çok anlam ifade ediyor.

şansa bak ki, gerçekten arkadaşlarımı çok sevdim. herkesi. inanabilir misin, inanamazsın tabii. ama herkes farklı farklı o kadar iyi ki. bu durumdan korkmaktan nefret ediyorum.

ama o kadar iyiler ki korkmayı bırakıp sadece yaşamayı ve sadece mutlu olmayı ve hiç bir zaman kahkahamı içimde tutmamamı sağlayabildiler, ne mutlu bana. gerçekten 27 eylül sabahına kadar hiçbirini görmemiş olmam bir şaka gibi.

çok anlam yüklemekten korkuyorum hayatıma buradaki. sonuçta insanların hayatı buradan ibaret değil, benimki de değil gerçi ama bu şehir bu okul ve bu insanlar benim tutunduğum tek şey şu anda. tek bir yere tutunmak korkutucu. anlam verdiğim kadar anlamlı değilsem ne olacak? ...

işte bu yüzden ben yeniden başlamadan önce kendi başıma idare etmeyi öğrenmeye çalıştım, bitecek bir yolculuk değil tabii ki bu ama artık üç ay öncesinden o kadar farklıyım ki, kendimle gurur duyuyorum.

edindiğim bütün arkadaşlarla, geçirdiğim bütün günlerle, attığım her kahkahayla, döktüğüm her gözyaşıyla, tek başıma ve bütün sevdiğim insanlarla yaptığım yürüyüşlerde attığım her adımla -mecazi ve gerçek anlamıyla- gurur duyuyorum.

27 eylül'den önce tanımadığım -hala tanımadığım ama tanımaya can attığım herkese- herkese beni gülümsettikleri ve yeniden başlamak için geldiğim bu yerde benimle rastlaştıkları için teşekkür ediyorum. şimdiye kadar gayet iyi geldim.

ankara, beni tutup bırakmadığın için sana da teşekkür ediyorum.

o kadar merak ediyorum ki, bir sonraki günüm nasıl geçecek diye her gün. hayat daha bir huzur ve güven veriyor bana.

bakalım...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder